ERİK AĞACININ ALTINDA DOĞAN DOSTLUK


Yine arka bahçedeki yerindeydi. Uzun boylu, hafifçe toplu, yeşil gözlü, buğday tenli bir gençti Kerem. Ne zaman boş bir vakti olsa arkadaşlarının aksine oyun sahalarının olduğu ön bahçe yerine pek de kimsenin uğramadığı arka bahçedeki erik ağacının altındaki banka oturur. Teneffüs zilini çalmasını bekler ve sakin adımlarla sınıfına giderdi. Sınıfı üçüncü kattaydı.

Bir gün kantinin önünden geçerken burnuna gelen karışık tostun kokusuyla mest oldu. Yürürken arkadan biri omzuna el attı. Bu da kim diye başını çevirdiğinde Ali ‘yi gördü. Ali aynı sınıftan sevecen, epeyce konuşkan ve biraz da çelimsizdi.

-        “Naber kanka, maçta yoktun neredeydin?” dedi gülümseyerek


-        “Biraz kafamı dinlemek istedim.” diye cevapladı Kerem.


-        “Bizle takıl, eğleniriz beraber. Hem takımda senin gibi iyi bir kaleciye de ihtiyaç var. Yarınki maça kesin bekliyoruz “ diye tembihledi Ali.

 

Kerem içinden homurdandı: “Of ya bıktım bu çocuktan, sakız gibi yapışıyor. Nereye baksam orada. Hoca bir de ortak proje verdi. Al başına belayı. Neyse ki yapay zekâ halleder. En yakın dostum benim.  Ne sorsam cevaplıyor. Hallederim orda, sunum günü de katlanırım artık birkaç saatliğine bu sakıza.”

Sunum gününe 20 gün vardı. Ali, her gün Kerem’e iş birliği yapma teklifi yapsa da Kerem bir şekilde onu atlatıyordu. Kerem’den ümidini kesen Ali de ödevini okulun çatı katındaki kütüphanesinde çalışmaya karar verdi. Beraber kim bilir ne kadar başarılı olacaklardı. Ama gel bunu Kerem’e anlat. Öğretmene söylese arkadaşına kıyamıyordu. Ve günler geçmeye başladı. Her ikisi de epey yol aldılar.

Ve sunum günü geldi çattı. Konferans salonunda projelerini arkadaşlarına ve öğretmenlerine sunacaklardı. Herkes yavaştan aşağıya inip sandalyelerine oturmaya başlamıştı. Öğretmenler de protokolde yerlerini aldılar.  

Kerem’i göremeyen Ali telaşlı bir şekilde salondan çıktı. Koşar adımlarla koridorlara bakınıyor, gördüklerine arkadaşını soruyordu. “Nerdesin be çocuk nerde,” diye söylenmeye başladı. Kan ter içinde son bir koşu bahçeye bakmak aklına geldi. Yağmur da başlamıştı ufaktan. Yanakları al al olmuştu Ali’nin. Bahçenin arka tarafına geçince bir de ne görsün Kerem yerde oturuyor, bir yandan da ağlıyordu. Düşmüş ayağını kırmıştı. Zil çoktan çaldığından ortalıkta kimsecikler yoktu yardıma çağıracak. Telefonları da sabah toplamışlardı. Tek başına dakikalarca acıdan kıvranarak birinin yardıma gelmesini beklemişti. Daha önce söyleseler Ali’yi göreceğine bu kadar sevineceğini hayatta inanmazdı.

Ali tereddüt etmeden arkadaşını omuzladı. Çelimsiz bedenine rağmen tüm gücüyle onu okula taşıdı. Revirde ilk müdahale yapıldı. Hastaneye götürülmek istendiğinde Kerem, herkesi şaşırtarak bunu reddetti:

 “Ali’yle sunumumuz var. Önce onu yapacağız.” dedi.

Sunumları büyük alkış aldı. O günden sonra Kerem ve Ali ayrılmaz iki dost oldu.

Ve işte hayatın gerçeği:

Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, yapay zekâ ya da sanal dünya ne kadar hayatımıza girerse girsin, gerçek dostlukların yerini hiçbir şey alamaz.

Peki ya sen?

En son ne zaman bir arkadaşının sana, teknolojiyle sağlanamayacak kadar gerçek bir desteğini gördün?


Deneyimsel Tasarım Öğretisi  geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.

“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir. 

“İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğundan beri, en büyük dostu ve düşmanı hiç değişmedi;

Aynadaki kişi…”

Tek başına neler yapabileceğini keşfet!

Yorumlar